Bu gün cumartesi ,sözde dinlenme günümüz..Haftanın yorgunluğunu atmak için sabırsızlıkla bekleriz…Ama iki çocuk olunca hafta içinden farkı yok koşturmaların……Çocuğun kursu, çocuğun gezmesi, çocuğun alışverisi yada bu gün bizim ki gibi hastane işleri. Birde karı-koca farklı randevular aldın mı günün hastahanelerde geçer...Ben büyük kızımın raporunu yenilemek için sabaha ,eşimde küçük kızımın göz muayenesi için saat bire randevu almışız.Çocukla gideceği için araba eşime kaldı ben yine otobüslere… Hastahane şehrin kenar mahallelerinin olduğu yerde…Neden buraya yaptıklarını aklım almıyor.Herhalde arsa ucuz olduğu için… yeni olduğundan çok temiz ve işlemler hızlı oluyor. Doktorumuzda eşimin arkadaşı olunca işlemlerim onbeş dakika sürmedi. Bir iki arkadaşımı ziyaret edip otobüs durağına yollandım. İnsanın iliklerine işleyen bir soğuk var, karlar erimeye başlamış ,yerler çamur gibi…. Mantoma sıkı sıkı sarındım ama artistlik yapıp saçımı örtmemiştim, şimdi kulaklarım soğuktan sağır gibi… Durağa geldiğimde otobüs yeni gitmişti , neyse beklerim deyip kuytu bir yer varmı diye şöyle etrafıma bir göz gezdirdim. Küçük bir dükkan ve bir eczaneden başka bir şey yok…O sırada bakkalın kapısının yanında saçı başı nerdeyse bir haftadır taranmamış ,üzerine basma bir etek giymiş , eteğin dikişlerinden büyük bir eteğin küçültülmüş olduğu belli,Üzerine büyük gelen bir kazak oda annesinin olmalı…. Bu karda önü kapalı fakat ucu yırtık bir terlik, çoraplar sanırım babasına ait, ellerini oğuşturup üfleyerek ısıtmaya çalışan yüzü kirli ama bakışları dünyanın en temiz bakışı, bir o kadar da yorgun gözlerle bakan bir kız çocuğu dikkatimi çekti. Çocukken harçlıklarımla hep Kemalettin Tuğcu kitapları alırdım.Okuduğumda bunları nasıl hayal edebildiğini düşünürdüm, ne zeki adam derdim, hayal gücü ne kadar güzel… Oysa şimdi sanki o kitaplardan fırlamış bir çocuk tam karşımda, hayatın ta kendisi…Benim ona baktığımı görünce başını çevirdi, gülümsedim ,önce nasıl tepki vereceğini bilemedi “acaba bana mı gülümsedi ?“ diye etrafına bakındı, ona gülümsediğimi görünce gerçekten içten gülümsediği farkedilir bir şekilde oda gülümsedi…Yanına yaklaştım; _Merhaba ..adın ne senin?.. Öğretmeninin karşısında hazırolda duran bir çocuk gibi ayağa kalktı ellerini kovuşturup; _Zeynep .. Zeynep derken sesi titriyordu, üşümekten mi yoksa çekindiği için mi? Galiba ikisiydi. _Hava çok soğuk üstüne kalın bir şey alsaydın ya kızım ,donucaksın… _Unuttum…hıı..unuttum …. Öyle bir unuttum demişti ki aslında gerçek cevabı “yok “ demekti …bir an düşündüm benim çocuğumun dolabındaki mantoları kıyafetine uymadımı yenisini ister bende kıyamaz alırım ,o da arsız istedikçe ister, almazsam duygu sömürüsüne başlar , bende soluğu mağazada alırım… _Ben kızıma manto almıştım küçük almışım sana hediye etsem giyer misin? Gözleri parlamıştı, _Tabii giyerim ama nasıl alıcam ? Sen bekle biraz deyip eczaneye girdim.Gülümsiyerek “buyrun hanımefendi”; _Pardon , öğleden sonra eşim bir manto getirse şu çocuk gelip alsa verebilir misiniz? Asık bir surat ve duygusuz bir sesle; _Kusura bakmayın hanımefendi ayağı alışırsa kurtulamayız.Siz bunları bilmezsiniz… Evet ben bunları pek bilmem belkide gördükçe hatırlıyorum ama senin gibileri iyi bilirim.Çalışma hayatım böyle yalakalarla geçiyor….Bu ne vicdansızlık ,bu ne biçim düşünce, içimden “müşterisiz kalasınız, işleriniz ters gider inşallah ” diyerek çıktım.Yandaki bakkala sorsam mı diye düşündüm.Biraz çekinerek girdim; _Afedersiniz bir şey rica edicektim. İlk aldığım cevaptan sonra aynı cevabı alırsam çenemi tutamam kavga ederim düşüncesiyle sakin olmaya çalışarak ; _Öğleden sonra bir monto göndersem şu çocuk gelip alsa olur mu? _Tabii kardeşim olur.Ben babasını tanıyorum olmazsa ona veririm. İşte bu!..Her ne kadar duyarsız insanlar olsada hala inançlı ve merhametli insanlar da vardı.Hemen eşimi aradım.”Hayatım Damla’ya sor dolabında giymek istemediği bir mantosunu alıp,hastanenin yanındaki gönül bakkaliyesine bırak gelince anlatırım, sonuçtan beni haberdar et”.Eşim kızımla konuşmuş ve son alınan pembe mantosunu vermek istediğini söyleyince beni aradı. Bakkaldan çıkıp Zeynep’in yanına gittim. _Zeynep bakkal amcaya söyledim.Ben oraya manto bırakıcam ,akşam üstü sende alırsın tamam mı? _Tamam teyze , unutmazsın di mi?dedi. Gözleri ışıldadı ama inanmamış gibi bakıyordu. _Yok unutmam,sen nereye gidiyorsun? _Ben biraz…dilenicem, _Annenin, babanın haberi var mı? _Annemin varda babamın yok,babam kızıyor.Ama teyze kardeşlerim açlar.Zaten çok durmuycam. _Kaç kardeşin var? _İki bide be varım. _Okula gidiyormusun? _Yok… _Annen ne yapıyor çalışmıyor mu? _Annem hep yatıyor..Böbreklerinden hasta… _Ya baban? _Babam kağıt topluyor ama çok para kazanamıyor, Kağıt toplamakla çok para kazanılmayacağını biliyordum.Derneğimize gelir elde etmek için bir garaj kağıt ve şişe toplamıştım.Arkadaşın eşi tanıdık bir kamyon bulmuş ve götürmüştü.Geldiğinde verdiği para sadece altmış liraydı , ben iki ay boyunca bunları toplamıştım ve altmış lira…şaka gibi….Eşim “ne olur ben her ay altmış değil yüz lira vereyim evi çöp doldurma” demişti. O sırada otobüs geldi, birlikte otobüse bindik.Otübüste yanıma oturması için çağırınca çok mutlu oldu.İnsanların yanına yaklaştığında büyük ihtimalle kovalamışlardı.Gözlerindeki bakış ” beni de adam yerine koyan var” der gibi, bir yandanda etrafı gizli gizli dikizliyor, sanki insanların nasıl baktığını görmek ister gibi… Hastahaneye ilk kez otobüsle geldiğim için nerede ineceğimi bilmiyordum; _Zeynep ,bende çarşıda inicem sen ineceğimiz durağı biliyormusun? _Biliyorum .. Bana yardımcı olmanın gururunu duymuştu, gülümsiyerek etrafına bakıyordu.İlk bindiği zamanki ürkek bakışları yoktu.Otobüs çarşıya yakın bir durakta durunca; _Teyze burda inersek çarşı yakın, Birlikte indik. _Zeynep ….bana yardımcı olduğun için sana bir hediye alabilir miyim? _Bana mı,ben ne yaptım ki?.. _Sen burda ineceğimizi söylemesen ben yanlış yerde iner buralara kadar da yürümek zorunda kalırdım. İçimden geldi ben sana bir ayakkabı alayım. Hiç bir şey demedi ama tüm çocuklarda gördüğümüz o mutlu yüz ifadesiyle başını salladı.Farkettim ki çok güzel gamzeleri var…Bir hafta önce küçük cadıma ayakkabı aldığım dükkana girdik.Benim kızın ayakları çok hızlı büyüdüğü , biraz da süslü olduğundan nerdeyse her ay ayakkabı aldığımızdan dükkan sahibiyle ahbap olmuştum. Yanımdaki çocukla birlikte dükkana girince ,çocuğun benimle olduğunu anlamadığından dilendiğini düşünüp kovmaya yeltendi… _Hüseyin bey çocuk benimle!.. deyince kaşlarını kaldırıp, _Buyrun ,dedi _Bu cici kızımıza bot almak istiyoruz, numarasını bilmiyoruz şöyle bir bakalım , dedim Biz dükkanın içine giremeden önümüze iki siyah bot çıkardı. _Biz şöyle bir bakalım, rengin siyah olması gerekmiyor içi tüğlü olsun sıcak tutsun,dedim. Çünkü önümüze koyduğu botları belliki kimseye satamamıştı.Ben bile beğenmemiştim ki, çocuk hiç beğenmezdi. Ayakkabılara bakarken attığı adımlarda korku ama yüzünde mutluluk vardı.Pembe botları beğenmişti.Aslında tahminde etmiştim,kız çocukları bu renkleri severler…Benim cadımda iki saat bakar yine pembe beğenir…. _Hüseyin Bey bu botlar ne kadar? _Doksan lira , _Biraz indirim yapta , birlikte bir hayır işleyelim, _Vallahi peşin olursa enson yetmiş olur, _Peki peşin vereyim,deyip cüzdanımı çıkardım.Çıkardım ama cüzdanımda yirmi lira para var.Meğer ben acele çıkarken para almamışım. _Ay allah yanıma para almamışım ,acele çıkınca!... _Neyse kartla alalım, Olur deyip kredi kartımı verdim. Birden çocuğun yanımda olmadığını hemen gitmiş olduğunu farkettim. Benim bakındığımı görünce; _Bunlar böyledir ayakkabıları aldınız ya hemen tüğdü,i yilik yaramaz, teşekkürü bilmezler. Bu sözlere canım sıkılmıştı “ bende senden bir daha ayakkabı alırsam” deyip çıktım.Tabiki içimden. Kapıdan çıkınca başımı kaldırdığımda iki dükkan ileride Zeynep’in beni beklediğini gördüm.Ona doğru yürürken, oda bana doğru geldi. _Zeynep niye kaçtın, merak ettim bu kız nereye gitti diye, _…………….. Sessizdi başı önünde , suçlu gibi yüzüme bakmaya korkuyor,Sonra başını kaldırdı; _Teyze sen neden bu kadar iyisin? Yüreğim sızladı, sevgiye hasret bir çocuk, sokaklarda itilip kakılmaya insanlar tarafından görülmemeye, kapıya gelen sokak köpekleri gibi kovulmaya öyle alışmış ki…Birinin insan gibi davranması ona çok anlamsız gelmişti...Onun için bu normal değildi, oysa asıl normal alan buydu…Burnuma mis gibi kokoreç kokusu geldi.Eşimle önceden her hafta gelir yerdik.Zeynep’inde aç olduğunu düşünüp; _Kokoreç sever misin? _Güzel mi? Güzel mi?....Kaç yaşında olursanız olun ama bazen hayat cahili oluyorsunuz.Karnını doyuracak kuru ekmek bulamayan çocuğa “kokoreç sever misin” diyorum. _Ben çok severim gel ,hem kendimize alalım hem de kardeşlerine.Yalnız soğumasınlar hemen otobüse bin eve git tamam mı? Gülümseyerek, mutlu; _Tamam teyze… Kokoreçleri paket yaptırıp eline verdim.öyle mutluydu ki.. Geçirdiğimiz şu bir saatlik sürede oda bir çocuk olmuştu.Bakışlarındaki değişikliği resimlemek isterdim ,insana insanca davranıldığında nasıl değiştiğini göstermek için ,oysa benim beynime işlenmişti bu resim….. Eve geldiğimde yorulmuş, üzülmüş, kadere isyan eder bir şekilde çarşıda olanları eşime anlattım. _Sen çocuğun neden kaçtığını anlayamadın mı gerçekten? dedi _Herhalde dükkan sahibinden korktu, ne bileyim… _Bence o dükkan sahibinden değil, sen ”yanıma para almamışım” deyince ayakkabıların geri alınmasından korktu. Evet büyük ihtimalle bundan korkmuştu ve çıkıp beni dışarıda beklemişti….
Yazan: İNCİDAL
Hazırlayan: www.hikayearsivi.net | A.Kerim Melleş |