Güzel bir bahar havası ve güzel bir pazar günü ; her pazar olduğu gibi ne yapsak,nereye gitsek diye düşünüyoruz. Eşim :
- Gel plansız programsız çıkalım aklımıza esen yere gidelim yürüyüş yapmış oluruz , deyince hoşuma gitti.Uzun zamandır yürüyüş yapmamıştık.
Havanın güzel olması , yollarda da tanıdık yüzlere rastladıkça bizim plansız gezimiz keyifli bir hal almıştı.Saatlerce dolaşmış hiç yorulmamıştık.Gördüğümüz her satıcan ne bulursak alıp ,atıştırıp duruyoruz.Vakit ilerledikçe arabasında oturan beş yaşındaki özürlü kızımız Ayşen huysuzluk yapmaya başlamıştı.Sıkıldığını tahmin edip; yanından geçtiğimiz pazardaki seslerin hoşuna gideceğini düşünüp, pazara girdik.Bu arada gözümüze takılan canımızın çektiği meyvaları alarak ilerliyoruz.Ayşen susmuştu, eşim o arada çocukken dedesiyle yaptığı pazar alışverişlerini ve dedesinin peynirciye verdiği bisiklet siparişini anlatıyor.”Çocuk aklı peynircide bisiklet ne gezer” dediği anda ;arkasında duran biri ,kolundan hışımla çekip durdurdu:
- Beyim ,kasıla kasıla gidiyorsun çocuğun tezgahtan muz çaldı haberin yok, önce çocuğuna bak ne biçim insansınız siz ! diye hakaretlerin biri bin para.
Biz neye uğradığımızı şaşırmıştık. Kendisi uzanıp muzu alamayacak yada onu almayı akıl edemiyecek bir çocuğumuz olduğunu biliyoruz.O an herkes gibi bizde çocuğumuza baktık.Ayşe’nin elinde birleşik üç adet yerli muz var ve çocuğumuz muzu değil muzun sapındaki odun kısmını kemirmeye çalışıyor.Bizimle birlikte pazarcıda çocuğa bakmakta; birden çocuğun özürlü olduğunu fark etmiş olmalı ki az önce hakaret eden adam şimdi özür dileyerek dövünüyor.
- Affet abi ,vallahi bilemedim inan bilemedim…Eliyle sürekli kafasına vurup:
- Ah aptal kafam neden sormazsın, bakmazsın… diye söyleniyor. Etrafımıza toplananlarda ne olup bittiğini anlamamışlardı. Biraz önce bağırıp çağıran adam şimdi özür dileyip dövünüyordu.
Ben ne diyeceğimi bilmez bir şekilde, ağlamamak için dişlerimle dudaklarımı ısırıyorum. Vücudumun kaskatı olduğunu hissediyorum. Nefes alışlarım değişmiş; kızgın, kırgın bir şekilde pazarcıyı seyrediyorum.Eşim derin bir nefes alıp önce cebinden para çıkardı, sonra çocuğun arabasına asılı duran muz paketini diğer eline aldı ve:
- Çocuğun elindekini alırsam ağlar, üç muza karşılık üç kilo muz parası mı yoksa bu muzumu istersin? deyince pazarcı ne yapacağını bilmez düşünmeden attığı adımdan pişman bir şekilde:
- Deme be abi, ben ne deyim bilmiyorum ! diyerek özür dilemeye devam ediyor.Eşim:
- Kusura bakma arkadaş, bu çocuğun böyle bir şey yapacağı yok ;galiba tezgaha sürtündük,muzda eline çarpıp düşmüştür; sen paranı al, sende bizde rahat olalım. Oysa pazarcının çok üzgün olduğu halinden belli oluyor, gözü ne muzu nede parayı görmüştü. Bizim dikkatsizliğimiz onun düşünmeden yaptığı hareket hepimizi üzmüştü. Neyse helalleşip pazardan çıkıyoruz. O kısacık zaman , o kadar uzun gelmişti ki hele bir sürü insana amirlik eden, gözüme güçlü bir kartal gibi görünen eşim kanadı yaralanmış bir kuş gibi omuzlarını düşürmüş ; yüzündeki çizgiler içindeki acıyı ben buradayım dercesine göstermişti. Ben dalgın dalgın olanları düşünüyorum. Eşim taksi bakınırken kadının biri elimdeki poşete saldırmaz mı? “Bu çanta benim, çalmışsın !” diyerek yaygarayı basıyor. İkimiz çantayı çekiştirirken eşim bana :
- Bırak çantayı ! Bırak o hasta… deyince bıraktım. Kadın meyve dolu olan çantayı aldı, söylenerek gidiyor.
Ben az önce kendimi sıkarak, dudaklarımı ısırıp tuttuğum gözyaşlarımı salmıştım. Arkasından hıçkırarak ağlıyorum… Aslında çantanın gidişine değil biraz önceki duruma ağlıyordum. İçimde birikmiş olan her şey dışarı taşmıştı. Eşimin güçlü görünmeye çaba sarf etmesi beni iyice yıkmıştı. Ne kadar göstermese de ben onun gözlerinde duran yaşları görmüş; dudaklarını yalayıp kendini sıkarak yutkunmasından sıkıntısını anlamıştım. Gerçek ağlama sebebimi eşim anlamış, bir eliyle benim elimi diğeriyle kızımızın arabasını tutmuş taksi durağına doğru gidiyoruz. O farkında değildi ama elimi öyle bir tutmuştu ki parmaklarımı hissedemez olmuştum.
Yazan: İNCİDAL
Hazırlayan: www.hikayearsivi.net | A.Kerim Melleş |