Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

19 Nisan 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

 

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Komik Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 15 Hikaye
Radar Var
Yok Oluşun Filizlenmesi
Yanılgının Gözyaşları Ve Benlik Kavgası
Ayşecik ve Yasemin Sultan
Şöhretin Bedeli
Bücür Zürafa
Deve Kervanı
Nerede Görüşelim
Rafadan Yumurta
Sabrın Zirvesi
Recep Ayında Oruç
Oruçlu Musunuz, Değil Misiniz?
Oruç İman Ettirdi
Orucu Bazen Bozmak Gerek
Onların Ameli Yok

En Çok Okunan 15 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş
    Yorum Yap
Yorum yapmak üzere olduğunuz haber.

Sana Bir Müjdem Var


    Öğretmen Murat Bey, sabah evden çıkarken içindeki sıkıntıya bir anlam veremedi. Kapıda kendini uğurlayan hanımına:


    - İçimde garip bir duygu var, sanki bir şey olacakmış gibi, canım sıkılıyor, dedi.


    Hanımının verdiği cevap kulaklarında yankılandığında ayakkabılarını bağlamıştı. “Allahaısmarladık”, diyerek merdivenleri koşar adımlarla indi.


    Bugün nöbetçiydi okulda. Erken çıkmıştı evden. Henüz sokaklar boştu. Aralıklarla birkaç öğrenci yürüyordu önünde. Kendini neşelendirecek birkaç şey olmalıydı. Düşündü, aklına hiçbir şey gelmiyordu. Ama mutlaka olmalıydı bir şeyler.


    Okulun kapısından girdiğinde içindeki sıkıntının sebeplerini araştırdı. Yoktu işte yoktu. Acaba gördüğü bir rüya mı? Ama zaten rüya görmemişti ki, ya da hatırlamıyordu. Akşam bilgisayarın karşısında fazla kaldığımdan mı? diye iç geçirdi.


    Öğretmenler odasında kendinden önce gelen diğer nöbetçi arkadaşı İlker Bey vardı. Selamlaştılar. Murat Beyin yüzünün gülmediğini görünce, dayanamayıp sordu?


    - Dün Karadeniz’de batan gemi senin miydi?


    Murat Bey, İlker Beyin söylediklerine bir anlam veremeyen bakışlarıyla cevapladı.


    - Ne dediniz?


    İlker Bey, aynı cümleleri bir kez daha tekrarladı.


    İlker Beyin çok şakacı birisi olduğunu biliyordu. Sürekli eğlenceli konuşmalar yapar, gırgır ve şamatayı çok severdi. En olmadık zamanlarda gülünecek bir şey bulur, sıkıntıyı dağıtırdı. Televizyonlarda talk şov yapanlardan daha çok yetenekliydi bu yönüyle.


    Murat Bey sadece:


    - Yok, yok bir şey, dedi.


    İlker Bey durur mu yerinde? Hemen cevabı patlattı:


    - Yoksa yenge mi? Sabah sabah kavga falan mı ettiniz? Gerçi sen yengeye söz söyleyemezsin, diyerek cümleleri sıraladı.


    - …


    - Murat Bey! Allah aşkına bir şey mi var? Sen böyle değildin. Senin yüzün her zaman gülücükler saçardı…


    - Bilmiyorum. Canım sıkılıyor işte.


    - Bak! Sana bir şey anlatacağım. İyi dinle ha! Olaylar ve kahramanlar tamamen gerçek.


    Murat Bey, yakasına nöbetçi kartını iliştirirken “anlat bakalım” der gibi baktı.


    - Bundan önceki görev yerindeydi. Yeni bir arkadaş geldi. Sürekli bilgelik edasıyla konuşup, her konuda mutlaka görüş beyan etmeyi temel görevi bilirdi. Bu durumdan az da olsa rahatsızlık duyulmaya başlanmıştı. Yılların tecrübesi öğretmen arkadaşlara eğitim seminerlerine dönüşen konuşmalar yapması, tepki doğuruyordu. Bir gün yanına gittim. “Bak! Dedim. Sen yenisin. Bu yaptıkların pek hoş olmuyor. Biraz daha düşünerek konuşmanda fayda var…”


    Sonuçta bana da yine aynı bildik tavırla konuştu. “Yeter” dedim. “Ben sana anlatmak için konuşuyorum. Sen ise ne yapıyorsun? İstediğini yap, bunları da hiç konuşulmamış say.” dedim.


    İlker Bey’in konuşmaları, Murat Bey’i içinde bulunduğu durumdan kurtarmış, alıp çıkarmıştı dipsiz kuyudan.


    - Eee! Sonra? diye tepki veren Murat Beye anlatmaya devam etti.


    - Bir ders arasıydı. Öğretmenler odasında çaylarımızı yudumluyorduk. Birden aklıma geldi. Durur muyum, hemen patlattım. Biliyordum ki arkadaş bu konuda da atlayacaktı. Ders vermek istiyordum. Aslında ders vermek haddime değildi ama uydum bir kere işte. Duramadım. Dikkat çekici bir cümleyle girdim konuya.


    - Bir takım elbisesine giren var mı?


    Gürültü bir anda kesildi. Bütün gözler üzerimde odaklandı. O arkadaşımız herkesten önce sordu:


    - Neden? Ne yapacağız?


    Oltama takılmıştı. Sıra bendeydi artık.


    - Ben adamı iki yumrukta masanın altından çıkarırım, dedim.


    Söylediğimin pek anlaşılmadığı bakışlardan belli oluyordu. Hemen izah ettim:


    - Biriniz şu masanın altına girecek, ben üstten iki yumrukla masanın altından çıkaracağım. Yani dayanamayıp kendisi çıkacak. Eğer iki yumrukla çıkaramazsam en kralından takım elbise alacağım. Anasının ak sütü gibi helal olsun, dedim.


    Daha sözümü bitirir bitirmez arkadaşımız:


    - Elbisene yazık olur sonra. Alırım ha! dedi.


    Biraz çekingen bir tavırla cevapladım:


    - Ne yapalım ağzımızdan çıktı bir kere, alacağız…


    - Tamam, dedi. Ben gireceğim. Arkadaşlar şahitsiniz…


    Beni tanıyanlar benim yine bir şeylerin peşinde olduğumu anlamıştı. Ama ne yapacağımı kestiremedikleri yüzlerinden anlaşılıyordu.


    - Gir, dedim hiç açık vermeden.


    Herkesin gözü üstümdeydi. Ne yapacağımı merak ediyordu. Arkadaş masanın altına girdi. Beklemeye başladı.


    - Haydi, ne duruyorsun vursana, dedi.


    - Arkadaşlar iyi bakın, dedim. Yavaşça yumruğumu masanın üzerine vurdum.


    Hiç kimse bir şey anlamadı. Ne yaptığımı, ne yapacağımı düşünüyorlardı.


    Masanın altından arkadaşın sesi duyuldu:


    - Haydi vursana!


    - Ben diğer yumruğu yarın gelince vururum, dedim ve sandalyeye oturdum.


    Kimsenin beklemediği bir sonuçtu bu. Kısa süren sessizlikten     sonra odadan yükselen kahkaha sesleri koridorda yankılandı.


    Masanın altından çıkan arkadaş neye uğradığını şaşırdı. Yüzüne hiç bakmadım. Sonradan anlattıklarında duydum. Gözlerinden ateş çıkacak kadar sinirlenmiş.


    Bu arada Murat Bey kahkahalarına engel olamadı. Gözlerinden yaşlar boşandı gülerken. Kendini kontrol etmede zorlandı. Sürekli güldü. “Gülmekten kırıldı” denir ya; aynen öyle oldu.


    O kadar çok güldü ki, sonrasını merak etti ama soramadı. Bunu anlayan İlker Bey devam etti:


    - O günden sonrası mı? Arkadaşımızın davranışları biraz değişti. O günden sonra daha az müdahaleci oldu…


*****


    Birlikte öğretmenler odasından çıkıp nöbet yerlerine gittiler.


    Murat Bey kendinin yaşadığı duruma bir anlam veremiyordu. Biraz önce sıkıntıdan patlıyordu. Şimdi ise gülmekten kırılıyordu.


    Kendi yapısını iyi biliyordu. Çok neşelenmesinin arkasından mutlaka bir üzüntü yaşardı. Sıkıntının arkasından mutlu olduğu gibi…


    Bu duygu hep, her çıkışın bir inişi, her inişinde bir yokuşu var, fikrini hatırlatırdı ona.


    Sıkıntı anında sabretmesi gerektiğine, her zorluktan sonra kolaylık olacağına inanıyordu…


    Murat Bey, ikinci dersin teneffüsünde nöbet yeri olan bahçede dolaşıyordu. Arkadaşının biraz önce anlattıkları aklına geldikçe yüzü gülümsüyor, kahkahasına zor engel oluyordu.


    Zil çalınca, öğrencilerin genellikle zula oldukları köşeye, sınıflarına girmeleri uyarısını yapmak için yürüdü Murat Bey.


    Bu arada her öğretmenin yaptığı gibi sesli uyarılarını da ihmal etmedi:


    - Haydiiii! Sınıflarınıza…


    Tam dönmek üzereydi ki, bir kızın arkadaki banktan kalkmadığını gördü. Kızın yüzü avuçlarının arasında olduğu için görünmüyordu.


    Merakla yanına sokuldu. Sıkıntılı olduğu belliydi. Yüzünü görmese de tanımıştı. Bu, çok sempatik tavırlarıyla dikkat çeken ama genellikle durgun, gizemli olan Sibel’di.


    Murat Bey:


    - Kızım! Ne oldu? Hayırdır… dedi.


    Kız hiç cevap vermedi.


    Öğretmen Murat Bey ısrar etti:


    - Kızım neyin var?


    - …


    - Konuşmak istersen, dinlerim.


    - …


    Murat Bey bir müddet sessizce bekledi. Az sonra bir kez daha ısrar etti:


    - Derdini söylemeyen derman bulamazmış. Varsa söyle de yardımcı olalım…


    Aslında öğretmen Murat Beyin bu yaklaşımı çok içtendi. Ama yapabileceği bir şey var mıydı, bilinmez. En azından, kız derdini anlatıp rahatlayacaktı. Belki hepsi bu kadardı. Ama olsun, eğer anlatırsa…


    Kız, ellerini indirdiğinde yaşlarla ıslanmış o gök mavisi gözleri parladı. Gözleri umut doluydu. Çilli yanaklarından kayan yaşlar çenesinden sarkıyor, kucağını ıslatıyordu.


    Öğretmeninin yüzüne baktı. Çok anlamlıydı. Sanki “kimse benim derdime çare bulamaz” der gibi bakıyordu. “Boşuna uğraşma hocam, benim derdim bana yeter.” demek istedi belki de. Ya da bir müjde bekliyordu.


    Sessizce yanına oturdu. Bir süre hiç konuşmadan beklediler. Kız, kendisine bir kez daha hadi anlat dese, anlatacaktı. Öğretmen Murat Bey de öğrencisinin kendini toparlamasını bekledi.


    Murat Bey:


    - Anlatmazsan; seninle birlikte beklerim ta ki anlatıncaya kadar, dedi pürüzsüz bir sesle.


    Öğrenci Sibel, anlatmak istediğini belirten bir tavırla tekrar nazlandı. Belki de çekindi, utandı ailesindeki bir olayı anlatmaktan.


    Titreyen sesiyle:


    - Hangisini anlatayım? Nereden başlayayım hocam?


    - İstediğin yerden başla. Ben seni sonuna kadar dinlerim.


    - Aslında anlatmasam, diyorum.


    - Neden?


    - Bu benim meselem. Sizi rahatsız etmek istemiyorum.


    - Olsun!


    - Her gün aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Benim yaşantım, yaşam tarzım bu oldu sanki. Bazen isyan ediyorum. Bu benim kaderim mi? diye.


    - Dur hele! Seni bu kadar sıkıntıya sokan ne? Seni bu dünyadan alıp götüren, bıktıran, usanç duyduğunu söyleten ne?


    Gözyaşların hızı kesilmedi. Baş aşağı, boşa alınmış bir araba gibi nereye gideceğini bilmeden döküldü durdu.


    Murat Bey üzüldü. Üzüntüsü sesine yansıdı:


    - Kızım ağlama artık, sus. Bak o gözlerine yazık değil mi?


    - Hocam, ben ağlamayayım da kim ağlasın?


    Öğrencisi Sibel’in gök mavisi gözlerinden dökülen yaşlarla duygulanmıştı. Murat Bey bir an ne diyeceğini şaşırdı. Ya da farklı duygularla doldu.


    Yarı duyulan bir sesle:


    - Anlatacak mısın? dedi, Murat Bey.


    Öğrencisi Sibel anlatmaya başladı dudaklarını fazla hareket ettirmeden yuvarlayarak çıkan seslerle. Bu durum kendine güveni olmadığından mı, yoksa biraz utanmasından mı, anlaşılamadı.


    - Biz üç kardeşiz. Bir de annem var. Şu karşıda oturuyoruz.


    Eliyle karşıdaki apartmanı göstererek:


    - Zemin katında oturuyoruz.


    - Sizin mi?


    - Kira.


    - Seni dinliyorum.


    - Bizim için yaşamak zevk olmaktan çıktı. Sanki her günümüz bir zulüm deryasının ortasında geçiyor. Bütün mesele; babam.


    Bu sözünden sonra bir süre durdu. Öğretmen Murat Bey de sıkıntının büyüklüğünü anlamaya çalıştı ve o da sustu. Aslında işin nereye gideceğini pek kestiremedi. Aklına bir kaç alternatif düşünce belirdi. Kadın? Kumar? Veya içki mi? Yoksa?


    Bir süre sonra öğrencisi Sibel devam etti konuşmasına:


    - Bir gün değil, iki gün değil. Her Allah’ın günü aynı. Buna can mı dayanır hocam?


    Bu arada yaşlar kabaran dalgalar gibi oluyor, konuşmak da zorlanıyordu. Sözleri boğazında düğümleniyor, birkaç kez küçük öksürükle boğazını temizlemeye çalışıyordu.


    Öğretmen Murat Bey, konuşmasına yardımcı olmak düşüncesiyle:


    - Babam, demiştin.


    - Evet, babam. Her akşam geç vakitte eve geliyor. Ve her gün anlamlı veya anlamsız bir bahaneyle evi başımıza yıkıyor. Bağırıp çağırıyor. Annemi dövüyor. Yazık kadına, her gün ama her gün aynı davranışlarla karşılaşıyor. Azarlanmaya, sövülüp dövülmeye aldırış etmemeye çalışıyor. Aslında bizim yanımızda böyle davrandığını düşünüyorum. Yalnız kaldığında ve yalnızlığı hissettiğinde bütün duygularının düğümlendiğini zannediyorum. Duygusu kaldıysa tabi.


    Öğretmeni, babasının neden böyle davrandığını düşünmeye başladığında ki, az sonra bunu sormayı düşünüyordu. Bu sırada öğrencisi Sibel, birkaç kez burnunu çekip kaldığı yerden devam etti:


    - Babam sürekli içki içiyor. Alkolik de denebilir. Herhalde damarlarında kan yerine alkol dolaşıyordur. Anneme yaptıklarına tahammül edemeyip araya girdiğimizde bizi de dövüyor acımasızca. Sanki biz onun çocuğu değiliz, ya da o bizi hiç tanımıyor. Evde bir gün birlikte sofraya oturduğumuzu hatırlamıyorum desem abartmış olmam. Bunu ne kadar çok istediğimi bilemezsiniz hocam. Benim babam da normal olsa, bizi alıp birlikte gezdirip dolaştırsa; bu benim babam, diyebilsem…


    Bir süre daha karşılıklı sessizlik olur. Arkasından yine gözyaşı ile yoğrulmuş sözler öğrencisi Sibel’den döküldü, derdine çare bulmak için.


    - Bir de kapıda azarlaması yok mu? Daha girişten itibaren bağırıp çağırıyor. Bütün apartman sakinleri artık onu görünce içeri kaçıyor. Bir gün bizi dışarı atacaklar diye çok korkuyorum. Ya atarlarsa, biz ne yaparız hocam? Bu durumdan kurtulmanın müjdesini bekliyorum. Ne bir muştu, ne bir müjde görünmüyor. Şu anda birisi “sana bir müjdem var: baban artık kötü davranmayacak, kötülüklerden uzak kalacak” dese, onun için neler yapmam ki?


    Sorular peş peşe geliyor, öğretmen Murat Bey, hiç cevap vermiyordu. Bir planı mı vardı, yoksa öğrencisi Sibel’in rahatlaması için, her şeyi anlatıp boşalmasını mı bekliyordu?


    Sibel’in sıkıntısı bir değildi ki. Babasının sürekli sarhoş olması, evdekilere huzur vermemesi, aile denecek bir ortamın ortadan kalkması… Artı komşuların yanında küçük düşmeleri, apartmandan atılma korkusu, baba hasreti…


    Yanı başınızdaki birine hasret içinde olmak ne kadar zor olsa gerek?


    Murat Bey bunları düşündü uzunca bir süre. Sibel’i dinlediğine göre ona yardımcı da olması gerekiyordu. Ama nasıl? Kolay değildi elbet. Değme psikologların başa çıkacağı bir problem de değildi. Zordu çok zor…


    İçinden kaç defa “sana bir müjdem var” demeyi istedi. Bunun için bir çare bulmalıydı.


    Önce esprili bir konuşma düşündü. O gök mavisi gözleri gülsün istedi.


    - Senin ki de dert mi? dedi.


    Sibel anlamsızca ve usançla baktı Murat Bey’e. Murat Bey tam zamanı olduğunu düşündü:


    - Baban akşam saat kaçta gelir eve.


    Sibel öğretmeninin ne demek istediğini anlamaya çalıştığı gözlerinden okunuyordu:


    - Yedi.


    - Tamam, işte bu bana yeter.


    - Ne yapacaksınız?


    - Tam o saatte kapınıza geleceğim.


    - Neden?


    - Bu güzel kıza neden iyi davranmıyorsun, diye bir güzel sopa atacağım. Bana yardım edersin değil mi? Size nasıl kıyarmış görürüz.


    Sibel’in yüzü gevşedi, sinirden dolayı kırışmış alnı genişledi, gözlerinin içi parladı.


    Sibel, Murat Bey’in şaka yaptığını biliyordu. Şaka da olsa hoşuna gitmişti. Bir an derin ve karmaşık duygulardan uzaklaştı.


*****


    Murat Bey, birkaç gündür Sibel’i göz ucuyla takip ediyordu. Bir hafta sonrasıydı. Sibel’i yanına çağırdı. Nasıl olduğunu sordu.


    Sibel’in yüzü artık gülüyor, hayat dolu gözleri parlıyordu:


    - Hocam, çok iyiyim çok. Beklediğim müjdeyi aldım. İlk defa ailem ile mutluluğu yaşadım. Babanın ne demek olduğunu daha iyi anladım. Babam çok değişti. Artık bizim için yaşayacağını söylüyor. Bu gün alkol tedavisi olacağını ve hastaneye yatacağını söyledi. Çok mutluyum. Bu benim için hayaldi. Hastaneden çıkınca birlikte pikniğe gideceğiz, söz verdi…


    Murat Bey, birkaç gündür öğrencisi Sibel’in babasıyla konuşmasının sonucunu, Sibel’in mutluluğuyla ortaya çıkmasından dolayı hayatının en güzel anlarını yaşıyordu.


    İhtiyacı olan birine faydalı olmanın güzelliğiydi bu. Bu güzelliği doya doya yaşamak mutlulukların en güzeliydi.


Yazar: Duran Çetin (Yazar hakkında için tıklayın)
Eser: Sana Bir Müjdem Var, Beka Yayınları,2006 (Kitabı temin için tıklayın)

13 Temmuz 2007 - 11:49:10 - 6125 günlük
Ekleyen editör:
HikayeArsivi

Okuyan: [27591] Yorumlayan: [4] Kategori: [Öğretici Hikayeler] [Yazdır]

Yorum Yapın:
 

İsim:  *
Mail:  *
Yorum:
 
*
Kalan karakter:
 


* Doldurulması zorunlu alanlar.
Html kod kullanılamaz. IP adresiniz kaydedilecektir.

Reklam ver

 
EĞLENCE
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-1
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-2
Ölmeden Önce Söylenen Son Sözler-3


Bilginizi TEST Edin
  RESİM ARŞİVİ
BEBEK RESİMLERİ MANZARA RESİMLERİ
CAMİ RESİMLERİ  

ÜYE GİRİŞİ
Kullanıcı adı:
Şifre:



Üye Ol - Şifremi Unuttum



Reklam ver

  ANKET
Hayat Gerçekten Bir Hikaye Mi?
Hayır  853
Bazen  509
Evet.  2748

Toplam: 4110 oy kullanıldı.

 

  İSTATİSTİK
Toplam Kategori: 46 
Toplam Hikaye: 4161 
Yazı-Yorum: 20 
Editör Sayısı: 5 
Onaysız Üye: 0 
Onaysız Yorum 0 
Toplam Yorum: 15432 
Toplam Okunma: 21274953 


Reklam ver

Online Editörler

Sitede hiç editör yok / Son 5 dk. içinde


 

HİKAYE KATEGORİLERİNİN TÜMÜ:

01-İbretli Hikayeler
02-Dini Hikayeler
03-Yaşanmış Hikayeler
04-Duygusal Hikayeler
05-Sevgi Hikayeleri
06-Aşk Hikayeleri
07-Din Büyüklerinden Hikayeler
08-En Güzel Dini Hikayeler
09-Masal Demeti
10-Hayatın İçinden Hikayeler
11-İran Hikayeleri
12-Dostluk Hikayeleri
13-Mevlanadan Hikayeler
14-Kıssadan Hisseler
15-Çocuklar İçin Hikayeler
16-Doğruların Öyküsü
17-Komik Hikayeler
18-Nasreddin Hocadan Hikayeler
19-Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
20-Kurandan Hikayeler
21-Resulullahtan Hikayeler
22-Kelile ve Dimne
23-Tarihi Gerçekler
24-Gerçek Hayattan Hikayeler
25-Türk Tarihinden Damlalar
26-Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
27-Diyanetten Hikayeler
28-Renkli Hikayeler Masallar
29-Sesli Hikayeler
30-Resimli Hikayeler
31-Sizden Gelen Hikayeler
32-İngilizce Hikayeler
33-Padişahlardan Hazır Cevaplar
34-Türkü Hikayeleri
35-Tarihi Hikayeler Öyküler
36-Siyasi Hikayeler Hatıralar

 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim Melleş-KuTuL KuLuB © 2002-2021  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş